Başbakan Ahmet Davutoğlu, Al Jazeera’den Jamal ElShayyal’ın sorularını cevapladı. Ankara hücumunun sonrasında hücumnın sorumlularının ‘hesabını vereceğini’ ifade eden Davutoğlu, ‘ne vakit ve nasıl olacağına biz karar vereceğiz’ dedi.
“Rusya Türk hava sahasını ihlâl ettiğinde uçağın vurulmasını kim emretti? Pişman mısınız?” sorusuna ise “Her şeyden evvel hava sahamızı koruduğumuz amacıyla katiyen pişman olmayız. Tabii ki Rus uçağı vurulduğunda onun Rus uçağı bulunduğunu bilmiyorduk. Suriye rejimine de ait olabilirdi. Ama biz demokratik bir ülkeyiz. Sınırlarımız ve hava sahamızı güvenliğini sağlamak amacıyla bir işlem var. Ordumuza çok net bir talimatımız var; Türk sınırlarını kim ihlâl ederse bunu yapmasına izin verilmeyecektir. Buna ‘angajman kuralı’ diyoruz.” cevapını verdi.
Suriyeli muhaliflerin Türkiye’nin desteği yardımıyla Rusya, İran, Hizbullah ve rejim hücumları karşısında hâlâ ayakta durduğunu bildiren Davutoğlu, “Eğer bugün rejim ülkenin bütün topraklarını denetim edemiyorsa bu Türkiye’nin yardımıyladir. Bu desteği sürdüreceğiz” dedi.
SURİYE’YE ASKERİ MÜDAHALE
Suriye’ye askeri araya girmek sorusunu cevaplarken ise Başika krizinde Türkiye’yi kınayan Arap ülkelerini eleştirdi. “Eğer Suriye’ye askeri araya girmekde bulunursak Arap ülkelerinin bizi savunacağının ve destekleyeceğinin garantisini bize kim verecek?” diye soran Davutoğlu, Türkiye’yi tehdit eden bir hal olursa kimsenin iznini ve yardımını istemeden gereğinin yapılacağını söyledi.
ANKARA, YENİDEN BAŞLAMASI PLANLANAN CENEVRE GÖRÜŞMELERİ İÇİN İYİMSER DEĞİL
Davutoğlu’na göre 25 Şubat’ta tekrar başlaması plan edilen Cenevre görüşmeleri amacıyla Ankara ‘güzelmser değil’. Ateşkes görüşmelerinin rejim ve Rusya yönünden suiistimal edildiğini bildiren Başbakan, Rusya ile ilişkilerin normalleşmesinin ise Rusya’nın elinde bulunduğunu söyledi.
Rusya’nın hava hücumlarıyla Suriye’nin kuzeyinde etnik temizlik gerçeklştirmeyi amaçladığını dile getiren Başbakan, Türkiye’nin bu sebeple sınıra akın eden Suriyelileri sınırın diğer doğrultusunda tuttuğunu, fakat hayati risk olursa sığınmacıların Türkiye’ye alınacağını belirtti.
İşte Davutoğlu’nun suallere verdiği cevaplar:
Ankara’daki patlamanın sonrasında 24 saat geçmeden hücumnın gerisinde kimin bulunduğunu alana çıkardınız. Suriye’deki silahlı Kürt takım YPG’yi işaret ettiniz. Cuma akşam PKK’dan ayrılmış diğer bir Kürt silahlı takım hücumyı üstlendi. Bu hücumnın ardında bu bireylerin bulunduğuna dair elinizde hangi ispatlar var?
Öncelikle; bu Türkiye’ye yönelik bir hücum değil, insanlığa yönelik bir hücum. Paris’te bulunan gibi, Ankara ve İstanbul’daki hücumlar gibi insanlığa yapılmış bir hücum. Çok üzücü bir vaka ve terörist kümelerin nasıl barbar bulunduğunu gösteriyor. Saldırıdan anında sonra, diğer vakalarda da bulunduğu gibi, tahkîkat başladı. Gece süresince bütün olasılıkları denetim ettik ve bu intihar hücumunu yapan bireyin kimliğini belirledik. Bir vasıtada oldu ve askeri personeli, sivilleri ve onların çocuklarını da taşıyan servis otobüslerini vurdu.
Bu şahıs Suriye’nin Haseke bölgesine bağlı Amude’den. İsmi Salih Neccar. İsmini saptadıktan sonra diğer şahıslarla bağlantılarını da belirledik. Bulduğumuz şuydu; bu şahıs Türkiye’ye 2014’te normal bir mülteci şeklinde girdi. Sonrasındaki kayıtları da elimizde zira kayıtlı. Fakat sonrasında PKK sebeplerıyla iletişime geçiyor ve işbirliği yapıyor. Arabayı, silahları ve gerisini onlar sağlıyor.
Adeta bir uyuyan hücre bulunan ve bu talimatları alan hücrenin nerdeyse bütün bağlantıları elimizde. Yani bu YPG ve PKK’nın ortak teşebbüsüdür. Zaten YPG de PKK’nın bir uzantısı. Hiçbir şüphemiz yok. Bunun nasıl gerçekleştiğine dair bütün adımları biliyoruz. Çok süratli bir tahkîkat oldu, aynı İstanbul’da geride bıraktığımız ay bulunduğu gibi.
Size İstanbul’u da sormak istiyordum zira bu son beş ayda gerçekleşen üçüncü büyük hücum. Ankara’da aşağı yukarı 100 bireyin hayatını kaybettiği iki bombayla uygulanan hücum, İstanbul’da IŞİD yönünden uygulanan hücum… Sizi eleştirenler hükümetin halkını korumayı başaramadığını söylüyor.
Bizi eleştirenler, Türkiye’nin çevresinde hükümetlerin topraklarının bütününü denetim edemediği altı ülke bulunduğunu unutmamalı. Sadece Irak ve Suriye ile bin üç yüz kilometrelik sınırımız var ve Türkiye’nin çevresinde bir yangın var. Bizi eleştirenler bu yönden şunu da unutmamalı; Türkiye’de gerektiğince hareketli bir demokrasi var. Geçen sene iki genel tercih vardı. 2014’te de iki tercih vardı ve ekonomimiz hâlâ büyüyor. Fransa’da bir senede iki hücum oldu. Başka çoğu ülkede terörizm tehdidi var ve biz de aynı zorlukla karşı karşıyayız.
“TÜRKİYE’DE 2 MİLYON 650 BİN MÜLTECİ VAR”
Türkiye’de çok çok risk var zira diğer doğrultudan denetim edilemeyen sınırlarımız var. Aynı vakitte Türkiye’de iki milyon altı yüz bin mülteci de var.
Elbette bütünü masum fakat Salih Neccar gibi kötü niyetli şahıslar de onların arasından sızabiliyor. Sınırları tamamıyla kapatırsanız diğer doğrultuda bir insani trajediye yol açmış olursunuz. Suriyeli kardeşlerimizi barbar bir rejimin ve müttefiklerinin, bir de terör kümelerinın insafına bırakamayız. Bu sebeple risk her vakit var. Türkiye’nin bu tür kritik bir coğrafyada, hem de ‘jeopolitik depremde’ de diyebilirim, istikrarını, demokratik değerlerini koruyabilmesi ve ekonomisini büyütmesi gerçekten bir başarıdır.
Dediğiniz gibi mülteci akınının asıl kaynağı şu an Suriye. Suçlu şeklinde silahlı Kürt kümeleri göstermenin yanı sıra bu kümelerin gerçekten rejim yönünden desteklendiğini ve suçlunun onlar bulunduğunu da söylediniz. Türkiye bunlara cevap şeklinde hangi tedbirleri almayı planlıyor?
Bu yalnızca bizim suçlamamız değil, Suriye’nin BM temsilcisi de YPG ile bağlantıları bulunduğunu söyledi. Yani bu açık bir bağlantı, YPG rejim ve bugün Rusya yönünden destekleniyor. Bu, rejim yönünden desteklenen bir terör hücumuydı.
“TÜRKİYE’NİN HER SALDIRIYA YANIT VEREBİLECEĞİNİ HERKES GÖRECEK”
Buna nasıl cevap vereceksiniz?
Nasıl ve ne vakit cevap vereceğimizi biliyoruz. Halkımıza bu hücumyı yapanlar muhakkak hesabını verecekler.
Türkiye’ye karşı bulunanlar da hesabını verecekler fakat ne vakit nasıl bulunduğuna biz karar vereceğiz. Bu bulunduğu vakit herkes Türkiye’nin her hücumya ve alan okumaya cevap verebileceğini görmüş olacak.
Gerçekçi olmak gerek görülürse seçenekleriniz sınırlı. Burada Rusya, Suriye üstündeki gökyüzünü denetim ediyor. Eğer Rusya ile bir çatışmaya girmek istemiyorsanız seçeneğiniz sınır ötesinden kısa menzilli atışlar gerçekleştirmeyle kısıtlı. Rusya’nın YPG’yi de desteklediğini söylediğinizi akılda tutarak; bunu yapacak mısınız?
Rusya’nın gökyüzünü denetim ettiğini söylediniz ama Türkiye de halkın kalbine sahip. Suriye halkının kalbi bizimle ve hiç kimse halkı yenemez. Bu diğer ülkelerde de oldu. Azez’deki son hücumlarda bile angajman kurallarımızı ihlâl ettiklerinde üç gün süresince YPG mevzilerine cevapımızı verdik.
Türk sınırı tehdit edilirse her şeyi yapmaya devam edeceğiz. Eğer çok da çok mültecgüzel Türkiye’ye gönderme girişimi olursa, kuşkusuz ki Türkiye olası bulunan her şeyi yapma hakkına sahiptir ve her türlü tedbir alınacaktır.
Rusya’yla ilişkilere gelince… Rusya Türk hava sahasını ihlâl ettiğinde uçağın vurulmasını kim emretti? Pişman mısınız?
Her şeyden evvel hava sahamızı koruduğumuz amacıyla katiyen pişman olmayız. Tabii ki Rus uçağı vurulduğunda onun Rus uçağı bulunduğunu bilmiyorduk. Suriye rejimine de ait olabilirdi. Ama biz demokratik bir ülkeyiz. Sınırlarımız ve hava sahamızı güvenliğini sağlamak amacıyla bir işlem var. Ordumuza çok net bir talimatımız var; Türk sınırlarını kim ihlâl ederse bunu yapmasına izin verilmeyecektir. Buna ‘angajman kuralı’ diyoruz.
Bu angajman kuralları ilk şeklinde 2012’de Suriye rejimi Türk uçağına saldırdığında ve bu uçak düştüğünde açıklanmıştı. Suriye sahasından ya da havadan gelen bir şey olursa buna izin verilmeyeceğine dair çok net bir talimat esasen vardı. Bu hale hususi değildi. Buna hususi olamaz zira 30 saniyede, bir, iki dakikada bulunan bir vakadı. Bu kadar sürede başbakana ya da bakana ulaşıp bu talimatları alamazsınız. Bu her vakit geçerli bulunan bir talimattır.
“ANGAJMAN KURALLARI RUSYA’YA ÖZEL DEĞİL”
Rusya’nın Suriye’ye araya girmeksinden sonra bunu yeniledik. Rusya’ya açıkça angajman kuralları bulunduğunu, Türkiye’nin ciddi bir ülke bulunduğunu ve bir şeyi duyurursa bunu uygulayacağını söyledik. Bu bilhassa Rusya’ya ya da diğer bir ülkeye hususi bir hal değildi. Bu havadan, karadan ya da denizden sınırımızı ihlâl eden bütün zorlere yönelik bir kural.
Biz bu vaka olmadan evvel Rusları defalarca uyardık. Bu vakada da uçak on kez sınırımızı ihlâl etmemesi amacıyla uyarıldı. Sadece sınırımızı ihlâl etmiyordu, sınırın diğer doğrultusundaki sivilleri bombalıyordu. Suriye’de çok çok kardeşimizi öldürmek amacıyla bizim hava sahamızı kullanamazlar. Bütün tanklara, gemilere, uçaklara, askerlere yönelik verdiği bu talimat hâlâ geçerli. Umarım hiç kimse diğer bir hata yapmaz.
Peki şimdi ne olacak? Suriye’deki problem çok da kötüye gidiyor, bundan sonra sizin de kapınızda. Bu hücum sizin konvoyunuza ya da diğer birinin konvoyuna da yapılabilirdi. Açıkça diyorsunuz ki YPG ve hücumyla ilgisi bulunan takımlarla Rusya’nın bağlantıları var. Rusya’yla bu anlaşmazlığı nasıl çözeceksiniz?
Öncelikle bu anlaşmazlığın sorumlusu biz değiliz. Türkiye çok riskli bir bölümde. Sorun Rusya’yla Suriye üstünde değişik fikirlere sahip olmamızdan kaynaklanmıyor. Aynı değişiklik son dört senedir esasen vardı. Ama biz ilişkimizi en güzel biçimde tuttuk. Suriye’de barış olması amacıyla ne yapabileceğimize dair Rusya’yla eş güdümlü çalışmaya karşılıklı gayret gösterdik. Fakat rastgele bir yabancı zor Suriye’ye gelirse ve sınırımızı ihlâl ederse, hangi ülke bulunduğu mühim olmaksızın biz de sınırımızı koruma hakkına sahibiz. Bu uçağın bir Türk şehrine saldırdığını düşünün; eskiden kimse bilemez. Önceden bilgilendirilmezsek ve bu uçağın sınırımıza yanaştığına dair mesaj iletilmezse, açıkça aldığımız pozisyon budur ve bu hiçbir vakit değişmeyecek.
Rusya’yla ilişkilerimizi diğer ülkelerle bulunduğu gibi ilerletmek istiyoruz. Bu sebeple bu vakte kadar ilişkilere çok da çok zarar vermemek amacıyla çok dikkatli olduk. Fakat maalesef Rusya yönü gerilimi tırmandırdı. Sınırımızda, Azez’de, Halep’te, Tel Rıfat’ta ve çoğu yerde insani trajediye yol açan, okulları ve hastaneleri de amaç çok ağır bombardıman yaptılar.
“UÇAĞIN VURULMASI RUSYA’YA BİR MESAJ DEĞİLDİ”
Bu bundan sonra Ruslara bağlı. Biz hazırız ve bütün bunları tartışmak amacıyla bir ortak komisyon önerdik. Kabul etmediler. Biz her kanalı açmaya hazırız fakat yerel emniyet meselelerimizi, ülkenin itibarını konuşmaya hazır değiliz. Umuyoruz ki Ruslar Türkiye ile ilişkilerin önemini anlar. Söylediğim gibi bu Rusya’ya yönelik kasıtlı bir hareket değildi, bunu da Ruslara söyledik. O uçağın vurulması Rusya’ya gönderilmiş bir mesaj değildi. Hava sahamızı ihlâl eden saldırgan bir harekete karşı savunmaya yönelik bir yaklaşımdı.
Temelde bulunan budur. Söylediğim gibi biz konuşmaya hazırız fakat karşılığı ne olursa olsun sınırlarımızı koruyacağız.
BM hususi temsilcisi Cenevre’deki görüşmelerin bu ayın 25’inde tekrar başlaması amacıyla çalışıyor. Suriye’de bir ateşkesin sağlanabileceğiyle alakalı ne kadar umudunuz var?
Elbette ki Suriye’de ateşkes ve barış istiyoruz. Bu hususta Türkiye kadar etkin diğer bir ülke yok. Ama ne kadar güzelmser bulunduğumu soruyorsanız; gerçekçi olmalıyız. Biz güzelmser değiliz zira şu ana kadar bütün bu diplomatik müzakereler rejim, Rusya, İran ve sahadaki İranlı sebepler yönünden çok çok insanı öldürmek üzere suiistimal ediliyor. Çok açık olmalıyım.
Cenevre’deki son görüşmeler de Rusya’nın devam eden hücumları sebepiyle dağıldı. Hava hücumu yapmamaya söz vermeleri, Suriye halkı ve sivillere yönelik bütün hücumların durdurulması Suriye Ulusal Konseyi’nin, Riyad Grubu’nun birinci haklı şartuydu. İkinci şart da muhalefetin SUK çatısı altında temsil edilmesiydi ve bu gerçekleşti. Ama ilk şart gerçekleştirilmedi ve Madaya’da bulunduğu gibi insanların açlığa terk edilmesi gibi barbarca taktikler sona ermedi.
Sonuç şeklinde Suriye ve müttefikleri son görüşmelerin devam etmemesinden sorumludur. Eğer aynı davranışı sürdürürlerse, yani bir doğrultuda vakit kazanmak amacıyla konuşurken diğer doğrultuda sivillere saldırmaya devam ederlerse, aynı şey tekrar olursa bu girişim başarılı olamaz. Eğer ciddilerse göreceğiz. Azez’de, Halep’te bombardıman olmazsa, bu onlar amacıyla bir turnusol testi olacak.
“RUS HAVA SALDIRILARININ AMACI ETNİK TEMİZLİK YAPMAK”
Bu hücumlar her gün devam ediyor ve bu sebeple mülteci adedi da artıyor. Türkiye savaşın başından bu yana büyük bir farkla en çok mülteciye ev sahipliği yapıyor. Ama şimdi sınırların kapandığını görüyoruz. Bu Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle yaptığı anlaşmanın bir neticesi mu?
Hayır, sınırlarımız kapalı değil. Sınırın diğer yönüne bütün lojistik gereksinimleri karşılıyoruz. Sınırı kapatmadık ama aynı vakitte Halep’te ve çevresinde etnik temizlik yapma çabalarına yardımcı olmayacağız. Rus hava hücumlarının niyeti açıktır. Etnik temizlik uygulamak istiyorlar. Bütün rejim karşıtı kümeleri, bütün Sünnileri göndermek istiyorlar. Kürt, Türkmen, Arap olması onlar amacıyla mühim değil; rejime karşı bulunanların hepsi…
İnsani zeminde biz mültecileri kabul ediyoruz. Onlar da bu insanları Türkiye sınırına doğru ittirmeye ve etnik temizlik çabasına devam ediyor. Yapabildiğimiz kadar bu insanları sınırın diğer doğrultusunda Suriye toprağında tutacağız ve onlara orada yardım edeceğiz. Fakat tekrar de gelmek isterlerse ve o bölümde hayati tehlikeleri olursa sınırımızı katiyen kapatmayacağız. Suriyeli kardeşlerimizi barbar rejimin, DAEŞ’in, İran’ın ya da sahadaki diğer zorlerin insafına bırakmayız. Söylediğim gibi onlara yardım edeceğiz.
“AVRUPALILAR GÜVENLİ BÖLGEYE İHTİYAÇ OLDUĞUNU ANLIYOR”
Bu AB ile uygulanan müzakere problemu değildir. AB Türkiye’nin bütün bu insanları kabul etme çabasını çok güzel biliyor ve takdir ediyor. Gelecek kuşak bunu katiyen unutmayacak. Aynı vakitte Merkel’in söylediği gibi bundan sonra herkes, bilhassa Avrupalılar, mültecilerin Suriye’de kalması amacıyla bir güvenilir bölgeye gereksinim bulunduğu gerçeğini anlıyor. Bu bizim AB ile ortak pozisyonumuz. Hem onlar hem biz gayet güzel biliyoruz ki şu an uygulanan taktiklerin niyeti AB’de ve Türkiye’de bir mülteci krizi yaratmaktır.
2013’te konuştuğumuzda Halep düşerse alana çıkacak tehlikelerden bahsetmiştiniz. Halep’in rejimin eline geçmesinin Türkiye amacıyla bir kırmızıçizgi olma ihtimalini söylemiştiniz. O günden bu yana Suriye muhalefeti büyük kayıplar yaşadı, kimyasal silah kullanıldı, Rusya denetimi eline aldı… Bütün bu sürede Türkiye ve müttefiklerinin kınama dışında hiçbir şey yapmadığı görüldü. Şimdi söylediğiniz gibi Suriye’nin kuzeyinde etnik temizlik girişimleri var ve hâlâ harekete geçme manasında bakarsak; İran ve Rusya’nın eylemleriyle karşılaştırdığınızda Türkiye ve müttefiklerinin, NATO’nun, Suudi Arabistan’ın eylemleri çok hafif kalıyor. Türkiye ve diğer ülkelerin Suriye halkını desteklemek üzere müdahil olması amacıyla ne gerekiyor?
Her şeyden evvel iki şeyi düzelteyim. Suriye rejimi ve destekçilerinin zafer kazanıyor bulunduğu algısı varsa, bu doğru değil. İkinci varsayım ise Türkiye ve Katar, Suudi Arabistan gibi müttefiklerinin, Suriye’nin Dostları’nın diyelim, kınama dışında bir şey yapmadığı varsayımı.
Önce ilk varsayımı değerlendireyim. Bir ülke ve hava, kara, kuvvetleri ve Şebihalarla eş güdümlü tam kapasiteye sahip bir rejim ordusu düşünün. Son beş senedir Halep’e hücumyorlar, insanları öldürdüler fakat başarılı olamadılar. Hizbullah’ı çağırdılar. Hizbullah, İsrail’e karşı operasyonlarında başarılarıyla bilinir. Hizbullah Suriye halkını yenmekte başarılı olamadı. Sonra İran’ı çağırdılar. İran da geldi ve saldırdı. Sonrasında milisler geldi. DAEŞ geldi, Suriyeli muhaliflere saldırdı. DAEŞ’in gerisinde tabii çok karanlık zorler vardı. Rakka’yı, Deyrezzor’u Suriyeli muhaliflerden aldı, rejimden hiçbir yer almadı. Son şeklinde, kahraman Suriye halkını yenmeye hiçbirinin kuvveti yetmeyince Rusya’yı çağırdılar. Rusya hücumyor.
Bütün bu kuvvetlere karşın, hâlâ Halep’i, İdlib’i ve çoğu kent ve ilçeyi ele geçiremediler. Bu demektir ki zafer kazanan doğrultu Suriye halkıdır. Bütün bu kuvvetlere karşın Halep ve Suriye’nin diğer mekanlarındaki kahraman Suriye halkını selamlıyorum. Rejime, Hizbullah’a, İran’a, radikal Şii mezhepçi teröristlere, DAEŞ terörüne direndiler. Şimdi Rusya’ya direniyorlar. Suriye’nin mühim bölümlerini denetim etmeyi başardılar. Temmuz’da Esed ülkenin yalnızca yüzde 12’sini yönettiğini açıkladı. Bu sebeple Rusya geldi.
“REJİMİN TÜM ÜLKEYİ KONTROL EDEMEMESİ TÜRKİYE SAYESİNDE”
Eğer Suriye halkına Türk desteği yoksa kendilerini nasıl savundular? Halep’i savunabilirler miydi? Hayatta kalmaları olası olabilir miydi? Eğer bugün gerçek Suriye ılımlı muhalefeti varsa bu, Türkiye’nin desteği yardımıyladir. Eğer bugün rejim ülkenin bütün topraklarını denetim edemiyorsa, Türkiye’nin diğer birtakım devletlerin desteği yardımıyladir. Eğer geride bıraktığımız hafta Rusya’nın DAEŞ’i amaç almadan Tel Rıfat, Halep ve Azez’e 500 uçuşla yaptığı ağır bombardımana karşın Suriye halkı hâlâ oradaysa ve topraklarını savunuyorsa, bizim desteğimiz yardımıyladir. Biz bu desteğe devam edeceğiz. Yani yalnızca kınamıyoruz, onları destekliyoruz.
Sorumla şunu kastetmiştim: Evet destekliyorsunuz, resmen Suriye muhalefetini koruyan hayat destek ünitesi gibisiniz. Ama onlar hayatta kalırken ülke yıkılıyor. Mülteciler günün neticesinda hâlâ mülteci, ülkeleri harap olmaya devam ediyor.
Biz yalnızca mültecileri desteklemiyoruz, biz Suriye’deki halkı da savunuyoruz. İki milyon altı yüz bin mültecgüzel kabul ettik.
Demek istediğim; bombardımanı kim durduracak? Rusya’yı, İran’ı, Suriye rejimini kim durduracak? Savaşı kim bitirecek?
Hepimiz. Ama ilk evvel kahraman Suriye halkı. Afganların Sovyetlere karşı savunduğu gibi. Eminim bir gün kahraman Suriye halkı bütün bu kuvvetleri yenecek ve Türkiye Suriye halkıyla eş güdümlü olacak.
Bana aynı soruyu sorduğunda, ‘Suriye’ye sebep araya girmekde bulunmuyorsunuz’ dediklerinde, çok mühim bir Arap devlet adamına şunu söyledim: Başika’ya Musul’un özgürleştirilmesi amacıyla askeri eğitmenler ve onları koruması amacıyla birtakım birlikler gönderdik. Ve Arap Ligi Türkiye’yi kınadı.
“ASKERİ MÜDAHALEDE BULUNURSAK ARAP ÜLKELERİNİN DESTEĞİNİN GARANTİSİ KİM VERECEK”
Şimdi bize bu soruyu soranlar dönüp kendilerine bakmalı, hangi Arap ülkesi Türkiye’den çok çoğunu yaptı? Arap arkadaşlarımı yarıştırmıyorum.
Peki sebep Türkiye Musul’u özgürleştirmek, o bölgeye destek olmak amacıyla Musul’a gittiğinde Arap Ligi Türkiye’yi kınadı ve geri çekilmemizi talep etti? Eğer Suriye’ye askeri araya girmekde bulunursak Arap ülkelerinin bizi savunacağının ve destekleyeceğinin garantisini bize kim verecek?
Türkiye sınırlarını ve topraklarını güvenliğini sağlamak amacıyla her şeyi yapacaktır. Türkiye’ye yönelik bir tehdit olursa kimsenin iznini de istemeyeceğiz.
İkinci şeklinde, Türkiye hiç kimseden destek talep etmeden Suriyeli kardeşleri amacıyla, hem mülteciler hem de Suriye’nin kahraman halkı amacıyla her şeyi yapacaktır. Araplar, Türkmenler, Kürtler, Sünniler, Aleviler, Nusayriler, Müslümanlar ve Hristiyanlar… Rejimin, YPG ve DAEŞ gibi teröristlerin, bugün Suriye’yi istila eden Rusya ve İran gibi yabancı zorlerin saldırganlığına karşı sesini yükselten bütün Suriyelileri, sivil zorleri Türkiye destekleyecektir. Eminim ki günün neticesinda Suriye’nin vatansever halkı kazanacaktır.
Çeyrek Altın Ne Kadar? Murat Dilsiz |
|
En Özel Burç Yorumları |
|
| Elektrikli Otomobil Ürettiler Mert Akça |